Son yedi yılda en az 817 kadın işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi
Tarım işçisi kadınlar, ücretli ev işçisi kadınlar, göçmen işçi kadınlar, sağlıkçı kadınlar… iş yolunda ya da iş başında, trafik kazalarında, makinenin ezmesiyle, şiddet sonucu ya da iş baskısının yarattığı stres sonucu 7 yılda en az 817 kadın emekçiyi kaybettik.
Kadınların toplumsal cinsiyet konumları, biyolojileri, çalışma koşulları ve çalışma alanları iş kazalarında, bu kazaların türlerinde ve boyutlarında, meslek hastalıklarında kadınlar ve erkekler arasında farklılıklar ortaya çıkarırken, bu alanın en az görünen yüzü kadın emeği; dolayısıyla kadın iş cinayetleri, kadınların meslek hastalıkları ve iş kazalarıdır.
Oysaki, kadın emekçilerin sağlığı ve güvenliği; kadının görünmeyen ve karşılığı ödenmeyen çifte mesai emeği, kadının çalışma yaşamındaki eşitsiz konumu ve çalışma yaşamının erilliği sebebiyle özgündür. İşçi sağlığı ve güvenliğini mesai saatleri içerisine indirgeyen bakış açısı, emeği yalnızca iş süresi ile sınırlandırıp emekçilere dayatılan yaşam koşullarını gözardı ederken, kadının yeniden üretim için harcadığı, karşılığı ödenmeyen “ücretsiz ev içi emeği”ni yok sayarak kadın emeğini ikinci kez daha yok saymaktadır.
Ücretsiz ev emekçisi kadınların pek çoğu bu sorumluluklarından kaynaklı ücretli bir işte çalışamaz ve işçi sağlığı ve güvenliğinin de tamamen dışında bırakılırken, karşılıksız ev içi emeğe ayırdıkları süre erkeklerinkinden dört kat fazla olan çalışan kadınların sağlığı ve güvenliği, erkek işçilere oranla çok daha fazla risk altındadır. Kadınların erkek işçilere kıyasla çok daha fazla maruz kaldıkları riskler ise iş kazaları ve meslek hastalıklarına doğrudan etki etmektedir. Bu vardiya döngüsünün kadın emekçilerin sağlığı üzerinde en önemli etkileri; ruhsal tükenmişlik, depresyon, unutkanlık, kronik stres, kaygı bozuklukları, kalp-damar hastalıkları, kas-iskelet sistemi sorunları ve kronik yorgunluk gibi hastalıklardır.
Çalışma ortamının erilliği de kadın işçi sağlığı ve güvenliğini özgün kılmaktadır. Kadınlara dayatılan bu erillik, ortam ve araçların tasarımından, işyerlerinin yönetim yapısı ve çalışanlar arasında işbölümü ve ilişkiye kadar her yerde görülmektedir. Aynı işi yapan kadın ve erkek emekçiler dahi aynı işi yapmamakta, genellikle toplumsal cinsiyet rollerine göre farklı işbölümü içerisinde şekillenmektedir.
Kadın emeği politikaları ve kadınlara dayatılan çalışma koşulları kadınları sağlığından ediyor
Kadın istihdam oranının oldukça düşük olduğu Türkiye’de, kadınlar istihdamın dışına itilerek ekonomik şiddet görürken, kadınlar istihdam edildiklerinde de pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Kadın emeğini biçimlendiren yasa ve politikalar, kadın emeğinin ikincil konumunu daha da pekiştirmektedir. Kadın emekçilere dayatılan istihdam politikaları, aile ve nüfus politikalarını da içeren, muhafazakar baskıyı derinleştiren ve kadın emeğini aşağı çeken politikalardır.
Kadın emeğine dönük politikalar kadınları giderek daha çok geçici, güvencesiz ve kayıt dışı işlere hapsetmektedir. Özel sektörün ardından, kamu sektöründe devlet politikalarıyla biçimlenen kadın istihdam alanlarında kadınlar giderek daha çok ev işlerinin ve bakım emeğinin uzantısı işlerde çalışmaya mahkum edilmektedir.
Kadın emeğinin en önemli sorunlarından biri kayıt dışılıktır. Kadın emekçilerin yüzde 40’ından fazlası kayıt dışı çalışmaktadır. Özellikle kadın işgücünün ana omurgasını oluşturduğu tarımda karşımıza çıkan ücretsiz aile işçiliği bunun en görünen yüzüdür. Ücretsiz aile işçisi kadınların yüzde 94’ü, kendi hesabına çalışan kadınlarınsa yüzde 80,8’i kayıt dışı çalışmaktadır. Kayıt dışı emeğin en büyük alanlarından birini kadın işgücü oluştururken, kayıt dışı emek kadınların emeğinin, sömürünün görünmediği, kadınların sağlık ve güvenliklerinin gözetilmediği, iş cinayetlerinin görünmediği alanlar olarak giderek büyümesine göz yumulmaktadır.
Kadın sağlığının ve güvenliğinin korunması yasa ve politikalarda ancak kadının doğurganlığı üzerine kurulan “kadının tehlikeli işlerde çalıştırılmasına karşı önlem alma” yaklaşımı ile düzenlenmekte ve bu düzenlemeler kadınları çalışmanın tehlikelerinden uzaklaştırmamakta, aksine kadın işçilerin çalıştıkları alanların tehlikesiz olduğu kabulüyle kadınların sağlığı ve güvenliği hiçe sayılmaktadır. Kadınların yoğun biçimde çalıştırıldığı başta tarım, tekstil, ücretli ev işçiliği gibi alanlarsa işçi sağlığı ve güvenliği politikalarının tamamen dışında bırakılmaktadır.
Türkiye’de kadınlara giderek daha fazla esnek çalışma biçimleri dayatılırken, esnek çalışmanın kadın emeği üzerindeki önemli müdahalelerden biri olan uzun çalışma saatleri, kadın emekçilerin sağlığıyla ve güvenliğiyle oynamaktadır.
Kadın emekçiler aynı işi yaptıkları erkek işçilerle eşit şartlarda çalışamaz ve kadın olduğu için ayrımcılığa uğrarken erkek işçilerle eşit ücret de alamamaktadır. Kadın işçiler; aynı düzeyde eğitim aldıkları erkeklerin ortalama ücretinin ancak yüzde 77,8’ini alabilmektedir. Çalışma yaşamında kendilerine yer açabilmek içinse herkesten fazla çalışmak ve yük almak zorunda kalmaktadır.
Kadınlar işyerlerinde kadın olduğu için ayrımcılığa maruz kalmakta, akıl ve ruh sağlığı etkilenmekte, bedensel olarak da zarar görmektedir. Kadın emekçilerin; patronları, idari amirleri, ustaları ya da başka bir işçi tarafından uğradığı mobbing ve cinsel taciz o işyerinde bulunan sınıfsal bazlı iktidar odaklarının yanı sıra toplumsal cinsiyet kaynaklı iktidar odaklarını da gözler önüne sermektedir.
Kadınların, işyerlerinde daha yoğun bir biçimde karşılaştığı ve zaman zaman çalışma yaşamının dışına itebilecek şiddetteki mobbing, cinsel taciz, cinsel sataşma, gece vardiyaları sırasında ve işten dönerken karşılaştıkları tecavüz gibi toplumsal cinsiyet kökenli saldırıları bertaraf edebilecek sistemli bir yasal korumanın olmaması, bunların daha da çok artmasına sebep olmaktadır.
Kadın emeği sömürüsü çeşitleniyor
Kadın işgücünün yoğun olarak istihdam edildikleri alanlar, Türkiye’de kadınlara dayatılan çalışma koşullarını büyük ölçüde belirlemektedir. Çok büyük oranda kadın emeğine dayanan ücretli ev işçiliği bunun örneklerinden biridir. Ev içi ücretli çalışan kadınlar, İş Kanunu kapsamında oldukları halde çoğu kayıt dışı çalıştığı için hiçbir sağlık ve güvenlik önlemi olmadan çalıştırılmakta, resmi olarak “işçi” dahi sayılmayan kadın işçilerin sağlığı ve güvenliği işverenin insafına bırakılmaktadır. Temizlik için gittiği evde camları sildiği sırada 3’üncü kattan düşerek yaralanan Minire İnal’ın 21’inci duruşmasında, İnal’ın SGK’ye ve çalıştığı evin sahibine açtığı hizmet tespit davasının 7 senenin ardından reddine karar verilmesi, ücretli ev işçisi kadınlara dayatılan “görünmezliğin” bir resmidir.
Ev içi emeğin ana gövdesini oluşturan göçmen kadın işçilerin çalışma koşulları çok daha vahim bir tabloyu yansıtıyor. Pasaportlarına el konulma, kaçak olarak çalıştırılma, “işçi kiralama bürosu” işlevi gören aracı şirketler eliyle çalıştırılma, işyerinde taciz, tecavüz ve şiddet, ücretini alamama göçmen kadın emekçilerin en büyük sorunları. Eski milletvekilinin evinde çalışan göçmen kadın işçi Nadira Kadirova’nın aydınlatılamayan ölümü, yine çalıştığı işveren tarafından sistematik şiddete ve sömürüye maruz kaldığını bir videoyla kamuoyuna duyurmaya çalışan Sonam Karmu Sherpa’nın yaşadıkları göçmen kadın işçilerin çalışma koşullarının örnekleridir.
Artan kadın cinayetlerinin bir kısmı, iş cinayetlerinin göz ardı edilen yanı bu cinayetlerin iş cinayeti boyutu. İşyerleri, kadına yönelik şiddetin mekânları arasında en az tartışılanı olsa da hem sınıfsal hem de cinsel eşitsizliğin birleşimi çok daha vahim bir şiddet tablosunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Son yıllardaki kadın iş cinayetlerinde kadına yönelik şiddetin belirleyiciliği göze çarpıyor: Şule Çet, Nadira Kadirova, Ceren Damar cinayetleri bu şiddetin en görünür yüzleridir.
Öte yandan yıllardır kadın iş cinayetlerinin neredeyse yarısının gerçekleştiği tarım sektöründe çalışan kadınlar, Türkiye’de ücretsiz aile işçiliği, kayıt dışı istihdam ve kadın iş cinayetlerinin ana gövdesini oluşturuyor. Yıllardır hiçbir önlem alınmayan, hiçbir düzenleme yapılmayan tarım sektöründe çalışan kadınların yüzde 80’i ücretsiz aile işçisi. Tohumlama, yabani ot ayıklama, çapalama ve hasat gibi emek yoğun işlerde çalışan kadınların beslenme, barınma, temiz suya erişme gibi çok temel ihtiyaçları dahi karşılanmıyor.
Ekonomik kriz kadın emekçilerin sağlığı ve güvenliğini tehdit ediyor
Kadın işsizliği oranı ekonomik kriz etkilerinin en fazla hissedildiği 2009’u aşmış durumda ve işsizlikte kadın ve erkek oranındaki fark giderek açılmaktadır. İşsizliğin artması, kadınlar için çalışma koşullarının kötüleşmesi, işten ilk atılacak ikincil emek olarak daha çok baskıya ve ayrımcılığa maruz kalmak, sağlıklarının ve güvenliklerinin korunmaması anlamına gelmekte. Ekonomik krizlerin en hızlı ve en çok yoksullaştırılan, sosyal güvenlik korumasının dışına çıkarılan, kemer sıkma politikalarının en fazla uygulandığı kesim kadınlar. Ev içi emek, kadınların istihdamda yer alamamasının, istihdamda yer aldıklarındaysa sağlıklarının erkek işçiye göre iki kat fazla bozulmasının en büyük nedeni. Türkiye’de 12 milyon kadın, hane içi sorumlulukları nedeniyle çalışamıyor. 2019’da yarım milyon kadın bakım emeği yüzünden işten ayrılmak zorunda kaldı.
Kriz döneminde genel işsizlik artarken, bu artış kadın işsizliğinde daha da katmerli bir hale gelmektedir. 2019’da kadın işsizliği yüzde 16,6’ya yükselirken, genç kadın işsizliği bir kadın istihdam politikası olarak en yüksek işsizlik oranı olmayı sürdürmekte. Kriz koşullarında bu durumun kadınlar aleyhine daha da sertleştiğini görüyoruz. Bir yandan toplumsal cinsiyetinin uzantısı işlerde çalıştırılan, diğer yandan ev işleri bakım işlerini hala yürüterek çifte mesai yapan kadınlar, kriz döneminde de ilk işten çıkarılan, işten çıkarılmadığında da en kötü koşullarda çalışmaya mahkum edilen kesim oluyor.
İşsizlik ve yoksulluğun artması, eşitsizliklerin belirginleşmesi sürecinin zorluğunu en yoğun biçimde yaşayanlar kadınlarken, kadın emekçi intiharları, böyle bir süreçte krizin işyerlerinde ve toplumda giderek artan şiddetin, eşitsizliğin, kriz dönemlerinde daha baskın bir biçimde gördüğümüz kadın işsizliğin ve yoksulluğunun bir göstergesi durumundadır.
Ancak kadın iş cinayetleri gibi kadın emekçilerin intiharları da kamusal alanda daha az tartışılmakta ve gündem olmaktadır. Zirai ilaç içme, kendini asma, bileklerini kesme biçiminde gördüğümüz kadın intiharları “ev içi”ne itilen intiharlar biçimini almaktadır.
Emekçi intiharları, sınıfsal gerçekliğinin uzağında ele alınırken, söz konusu kadınlar olunca bu intiharlar daha da bireysel bir gerçekliğe hapsedilmekte ve kadın intiharlarında yansıtılan psikojik süreçlerin, yaşam koşullarının dayattığı koşullar boyutu gizlenmektedir.
***
*2013’te en az 103, 2014’te en az 131, 2015’te en az 121, 2016’da en az 110, 2017’de en az 117, 2018’de en az 120, 2019’da en az 115 kadın işçiyi iş cinayetlerinde kaybettik.
*Yaşamını yitiren kadınların 54’ü mülteci/göçmen (34 Suriyeli, 6 Gürcistanlı, 5 Özbekistanlı, 2 Rusyalı, 1 ABD’li, 1 Afganistanlı, 1 Japonyalı, 1 Kırgızistanlı, 1 Kolombiyalı, 1 Moldovyalı, 1 Türkmenistanlı…)
*817 kadın işçinin 148’i çifti ve 48 esnaf, 621’i ücretli çalışandan (işçi ve memur) oluşuyor.
*Yaşamını yitiren kadın emekçilerin yüzde 98’i sendikasız.
*Kadın iş cinayetlerinin yalnız 27’si Meclis’imize bildirilen, 790’ı ise basından öğrendiğimiz iş cinayetleri…
Kadın iş cinayetlerinin yarısından çoğu Tarım, Orman işkolunda gerçekleşti. 419 kadın emekçinin (271 işçi ve 148 çiftçi) yaşamını yitirdiği tarım-orman işkolu ile birlikte; 85 kadın emekçinin yaşamını yitirdiği Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolu; 60 kadın işçinin yaşamını yitirdiği Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolu; 54 kadın emekçinin yaşamını yitirdiği Tekstil, Deri işkolu ve 39 kadın emekçinin yaşamını yitirdiği Belediye, Genel İşler işkolu en çok kadın iş cinayetinin yaşandığı işkollarıdır.
Yine Konaklama, Eğlence işkolunda 35 kadın işçi; Taşımacılık işkolunda 19 kadın işçi; Gıda, Şeker işkolunda 16 kadın işçi; Metal işkolunda 16 kadın işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 13 kadın işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 8 kadın işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 8 kadın işçi; İnşaat, Yol işkolunda 7 kadın işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 6 kadın işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 4 kadın işçi; Madencilik işkolunda 2 kadın işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 2 kadın işçi; İletişim işkolunda 2 kadın işçi; Enerji işkolunda 2 kadın işçi ve elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 20 kadın işçi…
Kadın işçileri öldüren iş cinayetlerinin başlıca nedenleri trafik-servis kazaları (yüzde 55), ezilme-göçük (yüzde 9) ve şiddetti (yüzde 7). Trafik, Servis Kazası nedeniyle 451 kadın işçiyi; Ezilme, Göçük nedeniyle 73 kadın işçiyi; Şiddet nedeniyle 56 kadın işçiyi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 47 kadın işçiyi; Yüksekten Düşme nedeniyle 34 kadın işçiyi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 28 kadın işçiyi; Patlama, Yanma nedeniyle 24 kadın işçiyi; İntihar nedeniyle 24 kadın işçiyi; Elektrik Çarpması nedeniyle 21 kadın işçiyi; Diğer nedenlerden dolayı 59 kadın işçiyi kaybettik…
İş cinayetinde yaşamını yitirenlerin 35’i, 14 yaş ve altı yaşlarda çocuk işçilerdi,
15-17 yaş arası 38 çocuk/genç işçi,
18-27 yaş arası 168 işçi,
28-50 yaş arası 353 işçi,
51-64 yaş arası 104 işçi,
65 yaş ve üstü 44 işçi,
Yaşını bilmediğimiz 75 kadın işçi yaşamını yitirdi…
***
Emeğimizin ve bedenimizin sömürülmesine, yaşamlarımızın çalınmasına karşı:
1- Toplumsal cinsiyetçi işbölümüne son verilmelidir.
2- Kadın işlerinin ‘tehlikesiz ve basit’ olduğu ön yargısı yıkılmalıdır.
3- Yeniden üretim atölyelerine dönüşen evler ve işyerleri sağlık ve güvenlik risklerine karşı güvenli hale getirilmelidir.
4- Gerek devlet tarafından gerekse emek ve meslek örgütleri tarafından oluşturulan işçi sağlığı ve güvenliği politikaları toplumsal cinsiyet açısından düzenlenmelidir.
5- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, işyerlerinde ve evlerde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işlerin ve bu işlerde çalışan kadınlarda rastlanan ortak sağlık sorunları ve riskleri rapor edilmeli ve kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılmalıdır.
6- Kadınların çalışma alanlarındaki kimyasal, biyolojik, fiziksel, ergonomik vb. riskler saptanmalıdır.
7- İşyerinde kadına yönelik cinsel şiddet, taciz, cinsel sataşma tehlikesine karşı başvuru masası oluşturulmalıdır.
8- Emek ve meslek örgütleri kadın işçi sağlığı konusunda sektörlerine göre veri toplamalı ve raporlandırmalıdır.
9- Tüm çalışma alanlarında kadınların örgütlenmesi ve birleşik mücadelesi gereklidir.
10- Kadınlar çifte mesaisinin yıpratıcılığı ve üstlerindeki aşırı iş yüküne bağlı fiziksel ve ruhsal zararlar toplamı bir meslek hastalığı tanımı getirilmelidir.
11- Ücretli ücretsiz kadın işçilere yıpranma payı/erken emeklilik uygulamaları getirilmelidir.
12- Ev ve bakım hizmetleri azami ölçüde kamusal alandan ücretsiz karşılanmalıdır.
13- Kadınları ve kadın meslek hastalıklarını kapsayan bir İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası gereklidir.
14- İşyeri toplu sözleşmelerinde, işkolu ve ülke bazındaki çerçeve sözleşmelerde kadın meslek hastalıklarına dair maddeler konulmalıdır.